6th Asia Pacific İnternational Modern Sciences Congress 15-16 December 2021, Delhi, INDIA
SAĞLIK
SEKTÖRÜNDE PERFORMANS YÖNETİMİ VE AİLE HEKİMLERİNİN PERFORMANSLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
PERFORMANCE MANAGEMENT IN THE HEALTH SECTOR AND
EVALUATION OF THE PERFORMANCE OF FAMILY PHYSICIANS
Öğr.
Gör. Zekeriya ÖZCAN
Siirt Üniversitesi Sağlık Hizmetleri
Meslek Yüksek Okulu
ORCID NO: 0000-0002-6394-4629
Dok. Öğr. Fikri ERDEMCİ
Dicle
Üniversitesi Tıp Fak. Hist. ve Emb. ABD.
ORCID
NO: 0000-0001-8083-0183
Prof.
Dr. Volkan ÖNGEL
Beykent Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü
ORCID NO: 0000-0001-8881-2465
ÖZET
Performans kavramını, yapılan işten elde edilen verim ve
iş sonunda elde edilen memnuniyet olarak tanımlamak mümkündür. Performansın
boyutlarını yapılan işe getirilen yenilik, elde edilen verimlilik, yapılan işin
kalitesi, ne kadar kar elde edildiği, yapılan işten müşterilerin memnuniyeti,
maliyeti ne kadar olarak sıralamak mümkündür.
Herhangi bir kurumda çalışan personelin verimliliğini,
çalışanların performanslarını değerlendirerek öğrenmek mümkündür. Personellerin
performanslarının değerlendirilmesi ile verimlerinin arttırılması ve planlanan
hedeflere kısa sürede ulaşılması sağlanabilir.
Dünyada
sanayileşme ile paralel olarak yeni iş alanları ve yeni teknolojiler ortaya
çıkmıştır. Bu durum rekabetin artmasına neden olmuştur. Performans ve kalite
artan rekabet ortamının en önemli parametrelerinden biri haline gelmiştir.
Performansın arttırılması ile birlikte kalitenin korunması verimliliği
arttırmak için gereklidir. Tüm iş alanlarında olduğu gibi sağlık alanında da
kaliteli yaşam arzusu insanların taleplerinin artmasına neden olmuştur.
İnsanların artan taleplerine cevap vermek sağlık çalışanlarına bazı zorluklar
getirmiştir.
Bu araştırmamızda;
aile hekimlerinin yaşamakta oldukları performans sıkıntıları ile Türkiye’deki
aile hekimliği sistemi incelenmiştir.
Araştırmamızın
amacı; sağlık sektörüne uyarlanmış performans ve performans yönetimi kavramları
nedeniyle aile hekimlerinin yaşadığı zorlukları tespit etmek ve Türkiye'de ve
dünyada aile hekimliği sistemlerinin karşılaştırmalı analizini yapmaktır.
Sonuç olarak,
devletlerin toplumun karşılaştığı sağlık sorunlarıyla ilgilenmek ve bireylere
daha iyi yaşam koşulları sağlamak gibi yükümlülükleri vardır. Kaliteli bir
sağlık hizmeti sunmak ülkenin en ücra köşesinde yaşayan bireyler dahil herkese
sağlık hizmeti ulaştırmakla mümkün olabilir. Bunu sağlamak için aile hekimliği sistemine gerekli
ilginin gösterilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte aile hekimlerinin
performanslarının düşmesine neden olan durumların ortadan kaldırılması son
derece önemlidir.
Aile
hekimlerinin performanslarının düşmesine neden olan sorunların (izin, vergi,
çalışma koşulları, bakmakla yükümlü oldukları nüfus) ortadan kaldırılması ile
birlikte verimlerinin artacağı ön görülmüştür. Bu sayede aile hekimleri
tarafından sunulan koruyucu sağlık hizmetlerinin kalitesinin artacağı
düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler:
Aile Hekimliği, Performans, Sağlık Sektörü
ABSTRACT
It is possible
to define the concept of performance as the efficiency obtained from the work
done and the satisfaction at the end of the work. It is possible to list the
dimensions of performance as the innovation brought to the work done, the
efficiency achieved, the quality of the work done, how much profit is made, the
satisfaction of the customers with the work done, how much it costs.
It is possible
to learn the productivity of the personnel working in any institution, by
evaluating the performance of the employees. By evaluating the performance of
the personnel, it is possible to increase their efficiency and reach the
planned targets in a short time.
In the world,
new business areas and new technologies have emerged in parallel with
industrialization. This has led to an increase in competition. Performance and
quality have become one of the most important parameters of the increasing
competitive environment. Maintaining quality along with increasing performance
is necessary to increase productivity. As in all business areas, the desire for
a quality life in the field of health has led to an increase in people's demands.
Responding to the increasing demands of people had brought some challenges to
healthcare professionals.
In this
research; The performance problems experienced by family physicians and the
family medicine system in Turkey were examined.
The aim of our
research; To identify the difficulties experienced by family physicians due to
performance and performance management concepts adapted to the health sector
and to make a comparative analysis of family medicine systems in Turkey and in
the world.
As a result,
states have obligations to deal with the health problems faced by society and
to provide individuals with better living conditions. Providing a quality
health service can only be possible by providing health services to everyone,
including individuals living in the farthest corner of the country. In order to
achieve this, it is necessary to show the necessary attention to the family
medicine system. However, it is extremely important to eliminate the situations
that cause the performance of family physicians to decrease.
It is foreseen
that the efficiency of family physicians will increase with the elimination of
the problems (leave, tax, working conditions, dependent population) that cause
the performance of family physicians to decrease. In this way, it is thought
that the quality of preventive health services offered by family physicians
will increase.
Keywords: Family Medicine, Performance, Health
Sector
GİRİŞ
Kurumlarda çalışan insanların işlerini ne kadar iyi
yaptıklarının ortaya konabilmesi, performanslarının değerlendirilmesi ile
mümkündür. Performansı değerlendirilen bireylerin desteklenmesi verimlerinin
artmasını sağlayacağı gibi iş yerinin hedeflerine çok kısa sürede ulaşmasını
mümkün kılar. 20. Yüzyılın son çeyreğinde sağlık kurumlarında da uygulanmaya
başlanan performans değerlendirme
sistemine ciddi kaynaklar ayrılmış, kurumlar harcamalarının bir kısmını
performansları arttırma amaçlı kullanmışlardır.
Ülkeler sağlık sistemlerinin daha ileri bir noktaya taşınabilmesi adına
sağlık harcamalarının bir kısmını sağlıktaki performansın arttırılması için
ayırmışlardır. Dünya Sağlık Örgütü’ nün de sağlık sisteminde performansın en
üst noktaya çıkabilmesi adına hazırladığı raporlar ve yaptığı değerlendirmeler
vardır.
İşletmelerde kişilerin rollerinin ve işlevlerinin
belirlenmiş olması rekabetin artmasına neden olduğu gibi kurumda çalışanların
maksimum verimle çalışmalarını zorunluluk haline getirmiştir. Bu durum
çalışanları meslekleri ile alakalı ve becerilerini en üst seviyeye çıkarmaya
mecbur bırakmaktadır. Kurum yöneticilerinin çalışanların performansını artırmak
için terfi, ödüllendirme, ücret artışı gibi girişimlerde bulunmaları
çalışanları ekstra motive etmektedir.
Bu araştırmada performans
ve performans yönetimi
kavramlarını sağlık sektörüne uyarlamak, bu konuda aile hekimlerinin yaşadığı
zorlukları tespit etmek ayrıca Türkiye ile Dünya’da ki aile hekimliği
sisteminin karşılaştırmalı analizini gerçekleştirerek yaşanılan zorluklar ile
alakalı çözüm önerileri sunmak amaçlanmıştır.
PERFORMANs VE PERFORMANS YÖNETİMİ
Performans kavramı batı kökenli bir kavram olup Türk Dil Kurumu
sözlüğünde “yapılan işten elde edilen verim, sonuçtan elde edilen memnuniyet ve
başarı hissi” olarak tanımlanmıştır (TDK, 2017). Başka bir tanımdaysa performans: “Herhangi
bir kuruluşun belirlediği saatler içerisinde ürettiği mal veya hizmet miktarı”
şeklinde tanımlanmıştır. Bunun yanında verim, potansiyel, kalite, ve yetenek
gibi kavramlar performans kavramı ile yakından alakalıdırlar (Helvacı 2002,
106).
İşletmeler tarafından ortaya konmuş olan zaman dilimi içerisinde
ulaşılmak istenen hedeflerin gerçekleştirilmesi işletmenin son derece başarılı
olduğunu ve kar elde ettiğini ortaya koyacağından yöneticiler tarafından
oldukça memnuniyet verici olarak karşılanmaktadır (Uzoğlu 2011, 3). İşletmeler hedeflerine uygun görülen zaman
dilimi içerisinde ulaşabilmek adına çalışanları takdir, tebrik, terfi ve zam
yolu ile güdülenmeyi amaçlar böylelikle çalışanların performanslarını
arttırmayı hedeflerler (Bakan ve Kelleroğlu 2003, 103).
Performans boyutlarını; yenilik, verimlilik, kalite, karlılık, müşteri
memnuniyeti, maliyet ve çalışanların memnuniyeti olarak sıralanmak mümkündür.
Performans
Yönetimi, Amaçları, Özellikleri ve Faydaları
Performans yönetimi son yıllarda sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır ve
temelde kurumların daha geniş kitlelere ulaşabilmek için uygulamalarını ve
yönetim şekillerini değiştirmesini kapsamaktadır (Akal 1992, 34). Performans
yönetimini kısaca “amaçlar ile bu amaçların gerçekleştirilmesi için gösterilen
çabalar” olarak ifade etmek mümkündür (Çolak 2010, 11).
Sürekli değişen ve dinamik bir yapı olan performans yönetim sistemi, tüm
işletme çalışanları için ortak bir hedefe ulaşmak için gerekli olan ve
performansı artırmak için oluşturulacak planların yapılmasına da yardımcı olur.
Performans yönetiminin kurumların daha efektif çalışabilmesi için “Yönetimsel
ya da yönetsel amaçlar”, “araştırmaya yönelik amaçlar”, “ilerlemeye ve
geliştirmeye yönelik amaçlar” gibi amaçları vardır. Bu amaçların kapsamları birbirinden
farklıdır (Çolak 2010, 17):
Performans yönetim sisteminin kurum ve yöneticilerle birlikte kurum
çalışanları için de son derece faydalı olabilmektedir. Performans yönetim sistemini uygulayan kurumlar;
piyasa koşullarına hakim olacaklarından ve kar edebilecek ortamları daha iyi
değerlendirebileceklerinden çok daha kısa süreler içerisinde çok önemli
kazançlar elde edebilirler. Bununla birlikte gelecek yıllar için yüksek
hedefler belirleyerek değişen ticari ortama uyum sağlamları daha kolay
olabilmektedir.
Ölçmeyi, “bilgi sağlama yolu olup nesnelerin, olayların ve sonuçların
gözle görülmesi mümkün özelliklerini temsil edilen simgeleri bulma süreci”
olarak tanımlamak mümkündür (Ediz 2004, 16). Performansın doğru kararlar ve
davranışlar sonucu ölçülmesi, performans yönetim sürecinin temel noktalarından
biri olarak kabul edilir. Performansın ölçülmesi tek bir davranış ya da kararla
mümkün değildir. Birbiri ardına sıralanmış olan olaylar sonucu ortaya çıkan
süreç olarak tanımlamak mümkündür. Performans ölçümü; kurum tarafından
belirlenmiş olan hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığının izlenmesini, performans
hedeflerinin kurumun amaçları doğrultusunda belirlenmesini, kurumun hedefleri
ile kurumun ulaştığı performansın karşılaştırılarak beklenen hedefe ne denli ulaşıldığının
hesaplanmasını ve aradaki farkın ne olduğunun belirlenmesini ayrıca arada bir fark var ise bu farkın kapatılması
adına nasıl bir yol haritası çizilmesi gerektiğinin belirlendiği süreçtir
(Coşkun 2006, 1).
Çeşitli ölçütlerin belirlenen amaç için kullanılması Performans
ölçümünün yapılabilmesini mümkün kılmaktadır. Performans ölçümlerinde ilk amaç
bireysel değil kurumun amaçları ile alakalı olmalıdır. Çalışanlar
sorumluluklarının ve rollerinin bilincinde, birbirleri ile uyumlu bir şekilde
sonuç odaklı olmaları gerekmektedir. Kurumun verileri; çalışanlardan nelerin
beklendiğini, hedeflerin neler olduğunu gösteren bilgileri içermeli, aynı
zamanda geri bildirim için uygun olmalıdır. Bunun yanında performansın bütün aşamalarını
içermelidir (Bourdeaux 2008, 39).
Kurumların ya da örgütlerin performansların ölçülmesi ile kaynaklarının
nerede ve nasıl kullanıldığını görmek mümkündür. Ayrıca bütçe planlarının
yapılabilmesini, faaliyet planlarının geliştirilmesini ve verilen hizmetin
kalitesinin arttırılması sağlar (Ateş ve Engin 2007, 93; Bittitçi vd 2011, 19).
Performans değerlendirme terminolojik olarak “liyakatin
takdir edilmesi”, “başarının değerlendirilmesi” ya da “iş gören boylandırma”
olarak ifade edilebilir (Şimşek ve Öge
2007, 283). Performans değerlendirmesi “Örgütün iş görenlerin eğitimlerinin,
kabiliyetlerinin bilinmesini, amaca uygun kullanılmasını ve değerlendirilmesini
sağlayan; çalışanların örgütün belirlenmiş amaçlarını gerçekleştirebilmek için
hedefleri ve elde edilen bilgilerin finansal olarak kullanılabilmesini içeren
bir sistem” olarak tanımlanabilir (Budak 2008, 76).
Kurum çalışanlarının görevlerinde gösterdikleri
başarı ile kurumun başarısı ve ortaya konmuş olan hedeflere ulaşılmasını
kapsayan süreçlerin tamamını performans değerlendirmenin alanı içerisinde
sayılabilir (Çelik 2013, 46).
Performans değerlendirme tek bir aşamaya veya sürece bağımlı değildir.
Çalışanların yaptıkları işe bağlılıklarından ürünün ortaya konmasına, ortaya
konan ürünün sonucunun neler olduğuna ve nasıl geliştirilebileceğinin tespit
edilmesine kadar geçen sürecin tamamı performans değerlendirmesinin temelini
oluşturur. Performans değerlendirme yönetimin işlevsel boyutunu değerlendirerek
çalışanların başarı seviyesini etkilemektedir. Performansın değerlendirilmesi
ile ürünler ve hizmetler kurumun amacına uygun olarak ortaya konur. Bunun
yanında kurumdaki görevlerin ne şekilde gerçekleştirildiğini ve tarafsız bir
şekilde ölçülmesini sağlamaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse performans
değerlendirme; işletmelerin veya kurumların içerisinde kararların alındığı, yürürlüğe
konulduğu ve alınan kararlar doğrultusunda faaliyetlerinin gerçekleştirildiği
işlemlerinin tamamıdır (Kaynak 2008, 270).
Stratejik
planlamalar, maaş artışları, terfiler, iş genişletme ve zenginleştirmeler,
yapılacak eğitimler, kalifiye elemanların seçilmesi gibi amaçlar performans
değerlendirme ile elde edilen veriler ile geçekleştirilmektedir (Erdil vd 2004,
114).
AİLE HEKİMLİĞİ
Tıp alanındaki uzmanlaşma ve daralmayla birlikte ortaya çıkan ve genel olarak hastaların şikâyetleri ile ilgilenecek
bir disipline duyulan ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmış olan aile hekimliği ilk
kez 1923 yılında Francis Peabody tarafından ortaya konmuştur. Dünya Sağlık
Örgütü aile hekimliğini şu şekilde tanımlamaktadır: “Aile hekimi; kendisine bağlı olan topluma yaş cinsiyet ve hastalık
ayrımı yapmaksızın, birinci basamak sağlık hizmeti veren, temel tıp eğitiminden
sonra, konusunda en az iki yıl eğitim görmüş tıp doktorudur” (Akdağ 2004, 65)
Kısaca özetlenecek olursa aile hekimliği; bireylere ailelerine devamlı
ve çok yönlü olarak sağlık hizmeti
veren, biyolojik, fizyolojik, klinik ve davranış bilimleri gibi bir çok bilim
dalıyla iç içe olan, bütün yaş gruplarına hizmet veren, bütün bireylere cinsiyet
ayrımı eşit olarak yaklaşan ve bütün
hastalıkları içeren uzmanlık alanıdır. Aile hekimleri anne karnındaki fetüsten
yaşlı bireylere kadar ailenin tüm fertlerinin genel sağlık durumlarıyla
ilgilenir ve bütün sağlık sorunlarından sorumludurlar. Aile hekimi bunun yanında kendisiden hizmet
alan kişilere sağlık danışmanlığı hizmeti verir kişilere gerek koruyucu gerekse
tedavi edici sağlık hizmetleri sunar (Kantarcı 2015, 6).
TÜRKİYE’DE AİLE HEKİMLİĞİ GELİŞİMİ
Aile hekimliği kavramı diğer dünya ülkeleri ile birlikte Türkiye’de de
1970’li yıllarda tartışılmaya başlanmıştır. Aile hekimliği uzmanlı eğitimi ilk defa 1984
yılında Gazi Üniversitesi’nde aile hekimliği anabilim dalı kurularak verilmeye
başlanmıştır.
Türkiye’de 2005 yılında Düzce’de aile hekimliği sistemine pilot uygulama
olarak geçilmiştir. 2006 yılında bu uygulama genişletilerek Bolu başta olmak
üzere 10 ilde aile hekimliği uygulamasına geçilmiştir. En nihayetinde 2013
yılında çıkarılan aile hekimliği uygulama yönetmeliği ile bütün ülkede aile
hekimliği uygulamasına geçilmiştir (Turhan 2014, 35).
Aile hekimliği uygulamasından önce Türkiye’de yürürlükte olan sağlık
sistemi nüfus artışı, gelişen teknoloji
ve diğer sebeplerden dolayı ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmiştir. Bunun
yanında kurumsal yapı, işleyiş, personel sayısı ve fiziki alt yapı gibi
nedenler de sağlıkta bir dönüşüm gerçekleştirilmesini zorunlu hale getirmiştir.
Söz konusu nedenlerden dolayı sistemde köklü bir değişikliğe gidilmiş ve aile
hekimliği uygulamasına geçilmiştir. Aile hekimliği uygulamasına geçilmesinin
birincil amacı toplumdaki bireyleri bilinçlendirerek birinci basamaktan hizmet
alan kişi sayısını arttırarak kademeli bir şekilde ikinci ve üçüncü basamak
sağlık hizmetlerine başvuru sayısını azaltmak ve bu şekilde sistem üzerindeki
yükü hafifletmektir (Ağdemir 2012, 34).
AİLE HEKİMLİĞİ İLE İLGİLİ SORUNLAR VE ÇÖZÜM
ÖNERİLERİ
Aile hekimliği uygulamasındaki en büyük sorunlardan biri aynı evde yaşan
hane halkının farklı hekimlerden hizmet alıyor olabilmesidir. Bu durum hekimin
aileyi bütün olarak takip etmesinin önünde bir engeldir. Yasal olarak aynı
adreste yaşayan bireylerin aynı aile hekimine bağlı olması zorunluluğu ile bu
sorunun aşılması mümkündür (Uğurlu vd 2012, 2).
Aile Sağlığı Merkezleri arasında bir standardın bulunmaması, farklı
merkezlerde iaboratuvar uygulamaları vb. hizmetlerde farklılık olması önemli
bir problemdir. Yapılacak olan düzenlemeler ile bu merkezlere bir
standardizasyonun getirilmesi ile birlikte bu sorunun aşılması mümkündür. 2005 yılından bu yana aile hekimliği uygulamasına geçilmiş olmasına
rağmen sistemle alakalı olarak gerek personellerin gerekse vatandaşların ciddi
bilgi eksiği bulunmaktadır. Bundan dolayı vatandaşlara aile hekimliği sistemi
kapsamında verilen hizmetlerle alakalı bilgilendirmelerin yapılması ayrıca
personellerin gerek sistemin işleyişi ile alakalı gerekse uygulayacakları tedavi ve koruyucu sağlık
hizmetleri hakkında ayrıntılı eğitimler verilmelidir (Üstü vd 2011, 52).
Bakanlık
tarafından bu merkezlerin düzenli olarak ziyaret edilmesi, izleme
değerlendirmelerinin yapılması ve iyileştirici tedbirler alması son derece
elzemdir. Hekimlerin bakmakla yükümlü oldukları nüfusun azaltılarak koruyucu
sağlık hizmetlerine daha fazla zaman ayırmalarının sağlanması, ayrıca iş
yüklerinin hafifletilmesi gerekmektedir. Böylelikle aşırı iş yükünden kaynaklı
tatminsizlik, yorgunluk ve mutsuzluk durumları ortadan kaldırılabilecektir (Uğurlu vd 2012, 2).
İzin
ve hastalık durumlarında hekim ve diğer sağlık çalışanlarından ücret kesintisi
yapılmaması, gezici ve yerinde sağlık hizmetleri kavramlarının birbirinden
ayrılması ve yapılan performans kesintisine gidilmemesi, bu durumlar için
gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir (Üstü vd 2011, 52).
SONUÇ
Modern hayatla birlikte kaliteli ve sağlıklı bir yaşam sürme arzusu had
safhaya çıkmıştır. Ekonomik durumu nasıl olursa olsun bütün insanlar daha güzel
ve kaliteli bir hayat sürmeyi arzulamaya başlamış ve yaşadıkları devletten de
yaşam kalitelerini arttıracak adımlar atmasını istemektedirler. Devletler
toplumunun sağlıkla alakalı ihtiyaçlarını karşılamak ve bireylere daha kaliteli
bir yaşam sunmakla görevlidirler. Devletlerin bu doğrultuda yapmaları gereken
ilk şeylerden bir tanesi ne kadar ücra olduğuna bakmaksızın sınırları
içerisindeki her noktaya sağlık hizmeti sunmaktır. Bunu sağlayabilmek ancak
aile hekimliği sistemine yeterince önem vermekle mümkündür.
Aile hekimliği hizmeti kişi anne karnındayken başlar ve hayatının sonuna
kadar devam eder. Hatta kişinin ölümünden sonra dahi sağlıkla alakalı yapılması
gereken işlemleri aile hekimi takip eder. Bundan dolayı devletin aile hekimliği
sisteminin düzgün işlemesini sağlaması vatandaşın rahatı için son derece
önemlidir.
Aile hekimleri; bakmakla yükümlü oldukları vatandaşlara yönelik koruyucu
sağlık hizmetlerini olabildiğince düzgün sunmalı, ihtiyaç halinde kendisine
bağlı olanlar ile ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşları arasında
koordinasyonu sağlayarak bu bireylerin teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetleri
almasını sağlamalı ve ilgili hizmetleri aldıktan sonra bu kişilerin gerekli
takiplerini yapmalı ve kayıt altına almalıdır. Ayrıca aile hekimliği sisteminin
düzgün işlemesi ikinci ve üçüncü basamak hizmetlerden yararlanma talebini
azaltacağından meydana gelecek yığılmaların önüne geçer.
Devletler hasta memnuniyeti ile birlikte aile hekimliği uygulamasında
görev alan hekim ve diğer personelin de memnuniyetini de gözetmelidir. Aile hekimliğinde hizmet veren aile hekimi, sağlık
personeli ve destek personeline yeterince rahat bir ortam sunulması ve mevcut
engellerin (performans, izin, ödenecek vergi)i ortadan kaldırılması aile
hekimliği sisteminin başarılı olmasını sağlayacak etmenler arasında sayılabilir.
Ayrıca aile hekimliği sistemine uygun olan performans
değerlendirme sistemlerinin geliştirilmesi ve ülke çapında uygulamaya konulması
gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Ağdemir, Hasan. Sağlık Sektöründe Aile Hekimliği Yeri
Ve Önemi İle Hizmetten Yararlananların ve Hizmet Sunanların Memnuniyet Durumu
Konusunda Bir Araştırma.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2012.
Akal, Zühal. İşletmelerde Performans Ölçüm ve Denetimi Çok Yönlü Performans
Göstergeleri. Ankara, 1992.
Akdağ, Recep. Aile
Hekimliği Türkiye Modeli. Editor: Sabahattin Aydın. Ankara: Mavi Ofset
Yayıncılık, 2004.
Bakan, İsmail ve Hakan Kelleroğlu.
“Performans Değerlendirme: Çalışanların Performans Değerlendirme Uygulamalarından
Beklentileri Konusunda Bir Alan Çalışması”. Süleyman
Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,
8,1(2003): 103-127.
Bittitçi, Ümit., Patrizia Garengo, Viktor
Dörfler, Sai Nudurapati. “Performance Measurments”. International Journal of
Management Review, (2011): 3-23.
Bourdeaux, Carolyn ve Grace Chikoto.
Legislative Influences on Performance Management Reform. Public
Administraion Review, 68,2(2008): 253-265.
Budak, Gönül. Yetkinliğe Dayalı İnsan
Kaynakları Yönetimi. İzmir:
Fakülteler Kitabevi Barış Yayınları, 2008.
Coşkun, Ali. Stratejik Performans Yönetimi
ve Karnesi. İstanbul:
Literatür Yayınları, 2006.
Çelik, Vasfiye. Avrupa Birliğine Uyum Çerçevesinde Performans Yönetimi.
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2013.
Çolak, Cafer. Performans Kavramı, Değerlendirmesi ve Balıkesir İl Emniyet Müdürlüğü
Yıldırım Ekipler Amirliğinde Performans Uygulaması Örneği. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010.
Erdil, Oya, Lütfi Hak Alpkan, Levent Biber. “İnsan Kaynakları
Uygulamalarıyla Örgütsel Performans Arasındaki İlişkileri Araştırmaya Yönelik
Bir İnceleme”. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, (2004): 112-116.
Helvacı, Mehmet Akif. “Performans Yönetim Sürecinde Performans Değerlendirmenin Önemi”. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Dergisi, 35,1-2(2002): 155-169.
Kantarcı, Yasemin. Aile Hekimliği
Uygulamasının Hasta Sağlığı Üzerine Etkisi: Nurdağı Aile Sağlığı Merkezi
Örneği. Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015
Kaynak, Ramazan, Murat Bülbül. “360 derece
Geribildirim Sisteminde Değerlendirme Farklılıkları”. Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 13, 1(2008): 270.
Şimşek, M. Şerif ve Serdar Öge. Stratejik
ve Uluslararası Boyutları ile İnsan Kaynakları Yönetimi. Gazi Kitabevi, Ankara, 2007.
Turhan, Esra Seda. Aile Hekimliği Dünya ve
Türkiye Uygulamaları: Aile Hekimliğinde Hekim-hasta İlişkisinde İletişimin Rolü
ve Tarafların Memnuniyeti Üzerine
Etkilerinin İncelenmesine Yönelik Bir Alan Araştırması. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2014.
Türk Dil Kurumu [TDK], http://www.tdk.gov.tr.
adresinden 17.12.2021 tarihinde alınmıştır.
Uğurlu, Mehmet, Mehmet Taşkın Eğici, Orkun
Yıldırım, Muhammet Örnek, Yusuf Üstü. “Aile Hekimliği Uygulamasında Güncel Problemler ve Çözüm Yolları – 2”. Ankara Medical Journal 12,1(2012): 04-10
Üstü, Yusuf, Mehmet Uğurlu, Eğici Mehmet
Taşkın, Orkun Yıldırım, Muhammet Örnek.
“Aile Hekimliği Uygulamasında Güncel Problemler ve Çözüm Yolları – 1”
Histopatologıcal effects of covıd-19 infectıon on testicular tissue, II. International Siirt Conference on Scientific Research, 21-23 March 2022, Siirt, TURKEY
COVID-19
ENFEKSİYONUNUN TESTİS DOKUSU ÜZERİNDEKİ HİSTOPATOLOJİK ETKİLERİ
Murat
SEVEN
Öğretim Görevlisi, Muş Alparslan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri
Meslek Yüksekokulu Tıbbi Hizmetler ve
Teknikler Bölümü Patoloji Laboratuvar Teknikleri Programı
ORCID No: 0000-0003-3013-466X
Fikri ERDEMCİ
Doktora Öğrencisi, Dicle Üniversitesi Tıp
Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı
ORCID No: 0000-0001-8083-0183
Zekeriya ÖZCAN
Siirt Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksek Okulu Tıbbi Laboratuar Teknikleri Programı
ORCID No: 0000-0002-6394-4629
Özet
Uluslararası bir halk
sağlığı sorunu olan Coronavirüs, hafif ila şiddetli semptomlar gösteren ve
solunum sistemi rahatsızlıklarına neden olan bir virüstür. Aralık 2019'da Çin'in Hubei
Eyaletine bağlı Wuhan şehrinde ortaya çıkan bu hastalık zamanla yayılarak 12
Mart 2020'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmesine neden
olmuştur.
Covid 19 virüsü,
anjiyotensin dönüştürücü enzime (ACE) 2 bağlanarak hedeflediği hücreleri istila
ederek konakçı hücrede ACE2 ekspresyonunu modüle eder. Viral partikül üzerinde bulunan ve
S proteininin parçalanmasına hizmet eden transmembran serin proteaz 2
(TMPRSS2), ACE2 ile birleşerek virüsün yayılmasını sağlar. ACE2,
renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi (RAAS) ailesinin bir üyesidir ve solunum
sisteminde yaygın olmakla birlikte kalp, karaciğer, böbrek gibi farklı
organlarda da tespit edilmiştir.
Bu araştırmada; Covid-19 enfeksiyonunun
testis dokusu üzerindeki zararlı etkilerini ortaya koyan çalışmalar derlendi.
Araştırmalar,
erkeklerin virüse kadınlardan daha duyarlı olduğunu göstermiştir. Ayrıca
araştırmalar, koronavirüse maruz kalan erkeklerde kısırlık, hipotalamik ve
epifizyal disfonksiyon, bozulmuş seks hormonu profili ve testiküler atrofi
gelişebileceğini göstermiştir.
Koronavirüs nedeniyle
ölen pozitif ve negatif hastaların testis dokularındaki apoptoz insidansını
yorumlamayı amaçlayan bir çalışmada, Covid 19 nedeniyle ölen hastaların testis
örnekleri otopsiyle incelendi. Yapılan incelemede covid-19 enfeksiyonunun
testis hücrelerinin yanı sıra seminifer tübül uzunluğunu, interstisyel dokuyu
ve seminifer tübül hacmini önemli ölçüde azalttığı gösterilmiştir.
Testis örneklerinin
mikroskobik değerlendirmelerinin yapıldığı çalışmalarda, COVID-19'un akut
fazında spermatogenez sürecinin etkilenmediği, ancak seminifer tübüllerde
önemli hasar ve Sertoli hücrelerinin şişmesi olduğu tespit edildi. Ayrıca
Leydig hücre sayısında azalma, interstisyel ödem ve hafif inflamasyon (baskın T
lenfositler) gözlendi.
Sonuç olarak kovid-19
enfeksiyonunun özellikle ağır vakalarda testis dokusunda önemli hasarlara yol
açtığı ve bunun infertilite başta olmak üzere birçok soruna yol açma
potansiyeline sahip olduğu anlaşılmış ve yeni araştırmalara ihtiyaç olduğu
görülmüştür.
Anahtar Kelimeler; Kovid-19, Testis Dokusu, Ace2
HISTOPATOLOGICAL
EFFECTS OF COVID-19 INFECTION ON TESTICULAR TISSUE
Abstract
Coronavirus,
which is an international public health problem, is a virus that has mild to
severe symptoms and causes respiratory system disorders. This disease, which
emerged in Wuhan city of Hubei Province of China in December 2019, spread over
time and caused a pandemic to be declared by the World Health Organization on
March 12, 2020.
The
Covid 19 virus modulates the expression of ACE2 in the host cell by invading
the cells it targets by binding to angiotensin converting enzyme (ACE) 2.
Transmembrane serine protease 2 (TMPRSS2), which is located on the viral
particle and serves to break down the S protein, allows the virus to spread by
combining with ACE2. ACE2 is a member of the renin-angiotensin-aldosterone
system (RAAS) family, and although it is common in the respiratory system, it
has also been detected in different organs such as the heart, liver, and
kidneys.
In
this research; Studies revealing the harmful effects of covid-19 infection on
testicular tissue were compiled.
Studies
have shown that men are more susceptible to being infected with the virus than
women. In addition, studies have shown that men exposed to coronavirus may
develop infertility, hypothalamic and epiphyseal dysfunction, impaired sex
hormone profile and testicular atrophy.
In
a study aiming to interpret the incidence of apoptosis of testicular tissues of
positive and negative patients who died due to coronavirus, testicular samples
of patients who died due to Covid 19 were examined through autopsy. In the
examination, it has been shown that covid-19 infection significantly reduces the
seminiferous tubule length, interstitial tissue and seminiferous tubule volume
as well as testicular cells.
In
studies where microscopic evaluations of testicular specimens were made, it was
found that the spermatogenesis process was not affected in the acute phase of
COVID-19, but significant damage to the seminiferous tubules and swelling of
Sertoli cells. In addition, a decrease in the number of Leydig cells,
interstitial edema and mild inflammation (predominant T lymphocytes) were
observed.
As
a result, it has been understood that the covid-19 infection causes significant
damage to the testicular tissue, especially in severe cases, and this has the
potential to cause many problems, especially infertility, and it has been seen
that new research is needed.
Keywords;
Covid-19, Testicular Tissue, Ace2
Giriş
Uluslararası bir halk sağlığı sorunu olan Koronavirüs, hafif ila
şiddetli semptomlar gösteren ve solunum sistemi rahatsızlıklarına neden olan
bir virüstür. Aralık 2019'da Çin'in Hubei Eyaletine bağlı Wuhan
şehrinde ortaya çıkan bu hastalık zamanla yayılarak 12 Mart 2020'de Dünya
Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmesine neden olmuştur (1).
COVID-19’
da hastalığı geçiren bireyin yaşının fazla olması, diyabet veya kardiyovasküler
hastalıklar benzeri kronik bir rahatsızlığının olması, hastalığın nasıl geçirileceğine ya da kişinin
hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmasıne sebebiyet veren etkenler olarak
değerlendirilmektedir. Bununla birlikte hastalığın geçiren kişide ne şekilde
seyredeceğini öngörmek mümkün görünmemektedir (2).
Covid-19’un
birçok organda nasıl tutulum yaptığı bilinmekle birlikte Testis tutulumu büyük
ölçüde bilinmemektedir (3).
Bu
araştırmada; Covid-19 enfeksiyonunun testis dokusu üzerindeki zararlı
etkilerini ortaya koyan çalışmalar derlendi.
Bulgular
Kovid-19
ile alakalı yapılan çalışmalarda erkeklerin kadınlara
göre virüs ile beraber enfekte olması konusunda daha duyarlı olduğu
kaydedilmiştir (4). Bununla birlikte koronavirüsün maruz kalan erkeklerde infertiliteye
yol açabildiği, hipotalamik ve epifiz disfonksiyonuna neden olduğu, seks
hormonu profilinde bozulmaya neden olduğu ve testiküler atrofiyle
sonuçlanabildiği görülmüştür (5). Yapılan başka bir çalışmada ise
covid-19 ile enfekte olmuş erkeklerin %19’unda testis torbası rahatsızlığı
geliştiği tespit edilmiştir (6). Yine başka bir vakada sol tarafta yaygın olmak
üzere ikili ağır testis ağrısı tespit edilmiştir (7).
Koronavirüs pozitifken hayatını kaybetmiş erkek hastalar üzerinde
yapılan ve testis dokularındaki apoptozis düzeyini ölçmeyi amaçlayan bir
araştırma yapılmıştır. Otopsi işlemi yapılan testis dokularında covid-19
enfeksiyonunun testis hücrelerinin yanısıra seminifer tübül uzunluğunu,
interstisyel dokuyu ve seminifer tübül hacmini önemli ölçüde azalttığı
görülmüştür. Araştırmaya göre Ace 2, Bax
ve Caspase 3 seviyelerinin anlamlı bir şekilde yükseldiği, buna karşın
Bcl 2’nin düştüğü tespit edilmiştir (8). Yapılan sterolojik incelemede ise
covid-19 hastalarının seminifer tübüllerin spermatogenezinde düşüklük saptanmıştır.
Kontrol grubunda normal germinal epitelyum, testis interstisyel dokularla
beraber normal seminifier tübüller gözlenirken Covid’e maruz kalmış
hastalardaysa spermatogenesis kaybıyla ilişkili seminifer tübüllerde
dejeneratif değişiklikler gözlenmiştir.
Covid grubu testis kesitlerinde spermatogenesis hücrelerinin eksikliği
ve seminifer tübüllerin ciddi harabiyeti tespit edilmiştir. Kontrol grubuyla
kıyas edildiğinde covid hastarının seminifer tübüllerinin diğer gruba göre daha
küçük olduğu, seminifer tübül ve interstisyel doku volümlerinin de kontrol
grubuna nazaran anlamlı bir şekilde azaldığı tespit edilmiştir. Hücresel
düzeyde covid-19 grubunda spermatogonia, primer spermatosit, spermatid, leydig
ve sertoli hücreleri gibi toplam testis hücre sayısında kontrol grubuna göre
anlamlı azalma gözlenmiştir (8).
Bir başka çalışmada testis örneklerinin mikroskobik
değerlendirmeleri, kovid-19'un akut fazında spermatogenez sürecinin
etkilenmediğini göstermiştir. Ancak önemli seminifer tübüler hasar, sertoli
hücrelerinin şişmesi, leydig hücrelerinin azalması, interstisyel ödem ve hafif
inflamasyon (baskın T lenfositleri) gözlenmiştir. Araştırmacılar tarafından
yapılan analiz esnasında spermatogenezin normal olmasına rağmen, sertoli ve leydig
hücrelerindeki fonksiyonel değişikliklerin varlığı gelecekte testis hasarının
oluşabileceği şeklinde yorumlanmıştır (9).
Kovid-19'lu altı erkeğin otopsisinin başka bir moleküler ve
morfolojik değerlendirmesinin yapıldığı bir çalışmada, bu hastalarda kontrollere
kıyasla ciddi spermatogenez hasarı tespit edilmiştir. Viral RNA ve
partiküllerin saptanmasına ek olarak, TMPRSS2 ve Ace 2'nin değerlendirilmesi bu
çalışmada da doğrulanmıştır. Ayrıca histopatolojik değerlendirmelerde farklı
lökositlerin (örneğin, CD68 makrofajlar, CD3 T hücreleri, CD20, B hücreleri,
CD38 plazma hücreleri ve HLA-DR miyeloid hücreleri) infiltrasyonu gözlenmiştir
(10).
Tartışma
Memeli spermatogenezi, spermatogonyal kök hücrelerin (SSC'ler)
kendini yenilemesi ve farklılaşmasıyla desteklenen, koordineli ve dinamik bir
hücre farklılaşma sürecidir. Testis seminifer tübüllerinde özel bir niş
mikro-ortamda sıkı bir şekilde kontrol edilir. Sertoli hücreleri, tübüllerdeki
tek somatik hücre tipidir ve parakrin sinyal yoluyla spermatojenik hücre
farklılaşmasını kontrol etmek için spermatojenik hücrelerle doğrudan etkileşime
girer (11) Leydig'in interstisyel hücreleri seminifer tübüllere bitişiktir ve
spermatojenik hücre farklılaşmasını desteklemek için lüteinize edici
hormonların varlığında testosteron üretir. Erkek germ hücrelerindeki veya bu destekleyici somatik
hücrelerdeki fonksiyonel anormallikler, spermatojenik yetmezliğe ve erkeklerde
infertiliteye neden olur (12).
Anjiyotensin
dönüştürücü enzim 2 (ACE2) kovid-19 virüsünün, hedeflediği hücrelere girişini
kolaylaştırır ve enfeksiyonun başlamasına katkı sağlar. Virüsün Ace2 ile
birleşmesine viral partikül üzerinde bulunan ve S proteinini parçalamaya
yarayan transmembran serin proteaz 2 (TMPRSS2) ile katepsin aracılık eder (13).
Ace2’nin testis içindeki değişik hücrelerde (leydig
hücreleri, sertoli hücreleri gibi) ve hücre yüzeylerindeki varlığı virüsün
direkt enfeksiyon riskini artırdığını göstermektedir. Virüs Ayrıca
sitokin fırtınası boyunca testisleri etkilemektedir. Buna ilaveten
harabiyete uğramış Leydig hücreleri boyunca hypothalamic–pituitary–testicular
(HPT)’nin eksen düzensizliğinin ve hipotalamusun önemi göz önüne alınmalıdır
(14). Buna ek olarak Antiviral kullanımı ve bağışıklık düzenleyici terapi de
testis fonksiyonları için zararlı olabilir (15).
Spermatogoniya, leydig hücreleri ve sertoli hücrelerinde Ace2
varlığı tespit edilmiştir (15). Yapılan bir çalışmada kontrol grubuna kıyasla kovid-19 grubunda Ace2'nin testis
hücrelerinde sporadik olarak eksprese edildiğini ve leydig hücrelerinde güçlü
bir şekilde eksprese edildiğini göstermiştir. Çalışmada Ace 2’nin Sertoli
hücreleri, spermatogonia, primer spermatositler ve spermatidlerde daha az
eksprese olduğu görülmüş, sertoli hücre sitoplazması tarafından kaplandıkları
için bunların değerlendirilmesi zor olmuştur. Bununla birlikte, kovid-19 ve
kontrol numuneleri arasında Ace 2 ifadesinde belirgin bir fark gözlenmemiştir
(8).
Luteinize edici hormon (LH)/testosteron ve folikül uyarıcı hormon
(FSH), testis fonksiyonlarını kontrol eden temel endokrin faktörlerdir (16).
Yapılan çalışmalarda Covid-19 ile enfekte olmuş hastalarda serum
lüteinize edici hormonun (LH) arttığı gösterilmiştir. Buna karşılık, orta ila
şiddetli kovid-19'lu 81 erkek vakanın incelendiği bir çalışmada testosteron/LH
oranı ve folikül uyarıcı hormon (FSH)/LH oranının önemli ölçüde azaldığı tespit
edilmiştir. Kovid-19 hastaları ve kontrol gruplarının serum testosteron
düzeylerinde fark gözlenmemiştir (17).
Yapmış
olduğumuz derleme erkeklerin virüse kadınlardan daha duyarlı olduğunu
göstermiştir. Ayrıca araştırmalar, koronavirüse maruz kalan erkeklerde
infertilite, hipotalamik ve epifizyal disfonksiyon, bozulmuş seks hormonu
profili ve testiküler atrofi gelişebileceğini göstermiştir. Kovid-19
enfeksiyonunun testis hücrelerinin yanı sıra seminifer tübül uzunluğunu,
interstisyel dokuyu ve seminifer tübül hacmini önemli ölçüde azalttığı
gösterilmiştir. seminifer tübüllerde önemli hasar ve sertoli hücrelerinde şişme
olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca leydig hücre sayısında azalma, interstisyel
ödem ve hafif inflamasyon (baskın T lenfositler) gözlenmiştir.
Sonuç
Sonuç olarak covid-19 enfeksiyonunun özellikle ağır vakalarda
testis dokusunda önemli hasarlara yol açtığı ve bunun infertilite başta olmak
üzere birçok soruna yol açma potansiyeline sahip olduğu anlaşılmıştır. Testis
dokusunda ve testis dokusunu etkileyen hormonların salındığı organ ve dokularda
yeni araştırmalara ihtiyaç olduğu görülmüştür.
Kaynaklar
1-
Cossarizza, A.,
De Biasi, S., Guaraldi, G., Girardis, M., Mussini, C., & Modena Covid‐19 Working Group. (2020). SARS‐CoV‐2, the virus that
causes COVID‐19: Cytometry and the new
challenge for global health. Cytometry, 97(4), 340.
2-
Wu C, Chen X, Cai Y, et al. Risk factors
associated with acute respiratory distress syndrome and death in patients with
coronavirus disease 2019 pneumonia in Wuhan, China. JAMA Intern Med. 2020.
[PMID: 32167524] doi:10.1001/jamainternmed.2020.0994
3-
Yang, M., Chen,
S., Huang, B. O., Zhong, J. M., Su, H., Chen, Y. J., ... & Nie, X. (2020).
Pathological findings in the testes of COVID-19 patients: clinical
implications. European urology focus, 6(5), 1124-1129.
4-
Carbajo-Lozoya J,
Yang J-K, Liu S, et al. Gender Differences in Patients With COVID-19: Focus on
Severity and Mortality. Focus Sev Mortality Front Public Heal.
2003;8:152. doi:10.3389/fpubh.2020.00152
5-
Selvaraj K,
Ravichandran S, Krishnan S, Kanjirassery Radhakrishnan R, Manickam N, Kandasamy
M. Testicular Atrophy and Hypothalamic Pathology in COVID-19: Possibility of
the Incidence of Male Infertility and HPG Axis Abnormalities.
doi:10.1007/s43032-020-00441-x/Published
6-
Pan F, Xiao X,
Guo J, et al. No evidence of severe acute respiratory syndrome–coronavirus 2 in
semen of males recovering from coronavirus disease 2019. Fertil Steril.
2020;113(6):1135-1139. doi:10.1016/j.fertnstert.2020.04.024
7-
La Marca A,
Busani S, Donno V, Guaraldi G, Ligabue G, Girardis M. Testicular pain as an
unusual presentation of COVID-19: a brief review of SARS-CoV-2 and the testis. Reprod
Biomed Online. 2020;41(5):903-906. doi:10.1016/j.rbmo.2020.07.017
8-
Moghimi N, Eslami
Farsani B, Ghadipasha M, et al. COVID-19 disrupts spermatogenesis through the
oxidative stress pathway following induction of apoptosis. Apoptosis.
2021;26(7-8):415-430. doi:10.1007/s10495-021-01680-2
9-
Yang M, Chen S,
Huang B, et al. Pathological Findings in the Testes of COVID-19 Patients:
Clinical Implications. Eur Urol Focus. 2020;6(5):1124-1129.
doi:10.1016/j.euf.2020.05.009
10-
Ma X, Guan C,
Chen R, et al. Pathological and molecular examinations of postmortem testis
biopsies reveal SARS-CoV-2 infection in the testis and spermatogenesis damage
in COVID-19 patients. Cell Mol Immunol. 2021;18:487-489.
doi:10.1038/s41423-020-00604-5
11-
Chen S-R, Liu
Y-X. REPRODUCTION REVIEW Regulation of spermatogonial stem cell self-renewal and spermatocyte meiosis by Sertoli cell
signaling. Reproduction. 2015:149-159. doi:10.1530/REP-14-0481
12-
Zirkin BR,
Papadopoulos V. Leydig cells: Formation, function, and regulation. Biol
Reprod. 2018;99(1):101-111. doi:10.1093/biolre/ioy059
13-
Liu, T., Luo, S.,
Libby, P., & Shi, G. P. (2020). Cathepsin L-selective inhibitors: A
potentially promising treatment for COVID-19 patients. Pharmacology & therapeutics, 213, 107587.
14-
Zhou F, Yu T, Du
R, et al. Clinical course and risk factors for mortality of adult inpatients
with COVID-19 in Wuhan, China: a retrospective cohort study. Lancet.
2020;395(10229):1054-1062. doi:10.1016/S0140-6736(20)30566-3
15-
Zadeh AA, Arab D.
COVID ‑ 19 and male
reproductive system : pathogenic features and possible mechanisms. J Mol
Histol. 2021;52(5):869-878. doi:10.1007/s10735-021-10003-3
16-
Ramaswamy, S.,
& Weinbauer, G. F. (2014). Endocrine control of spermatogenesis: Role of
FSH and LH/testosterone. Spermatogenesis, 4(2),
e996025.
17-
Ma, L; Xie, W; Li
D. Effect of SARS-CoV-2 infection upon male gonadal function: a single
center-based study. medRvix. 2020;4:1-14.
The Role of Ependymal Cells in Neurodegenerative Disease, International Scientific Research Cogress Dedicated to the 30TH Anniversay of Baku Eurasia University, 28 April 2022, Baku, AZERBAIJAN
EPENDİMAL HÜCRELERİNİN NÖRODEJENERATİF
HASTALIKLARDAKİ ROLÜ
THE
ROLE OF EPENDYMAL CELLS IN NEURODEGENERATIVE DISEASES
Fikri ERDEMCİ
Doktora Öğrencisi, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi
Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı, fikri.erdemci@gmail.com (05063669603)
ORCID No: 0000-0001-8083-0183
Murat SEVEN
Öğretim
Görevlisi, Muş Alparslan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Tıbbi Hizmetler ve Teknikler Bölümü Patoloji Laboratuvar
Teknikleri Programı, m.seven@alparslan.edu.tr (05468351987)
ORCID
No: 0000-0003-3013-466X
Zekeriya ÖZCAN
Siirt Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
Tıbbi Laboratuar Teknikleri Programı, zekeriyaozcan@windowslive.com (05416098967)
ORCID No: 0000-0002-6394-4629
ÖZET:
Ependim hücreleri,
beynin ventriküler sistemiyle omuriliğin merkezi kanalını kaplayan, ependim adı
verilen epitelyal bir bariyer oluşturan siliyer glial hücrelerdir. Doğum
sonrası ilk günlerden başlayarak beyin ve omurilik kanalının ventriküllerinin
yüzeyi boyunca radyal gliadan gelişirler, böylece yaşam boyunca parankim ve
beyin omurilik sıvısı dolu boşluklar arasında bir arayüz sağlarlar. Bu arayüz,
ependimal hücrelerin bağışıklık hücrelerinin ve çözünenlerin beyin omurilik
sıvısı (BOS) ve interstisyel sıvı arasındaki çift yönlü geçişini kontrol etmesine
izin verir. Aynı zamanda moleküllerin homeostatik regülasyonunu da sağlar. Bu
hücreler, gelişimsel bozukluklar, kanser ve nörodejeneratif hastalık dahil
olmak üzere yaşam boyu hastalıkla ilişkilendirilmiştir.
Bu çalışmamızda ependimal hücrelerin nörodejeneratif
hastalıklardaki etkisini ortaya koyan çalışmaları derledik.
Yapılan araştırmalar ventriküler
nöroepitelyal tabakanın sadece sıradan bir tabaka olmadığını, beyin omurilik
sıvısı ve nöropil arasındaki iyonların, küçük moleküllerin ve suyun taşınmasını
düzenleyebildiğini ve zararlı patojenlerden korunmayı sağlayan önemli bir
bariyer olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca Ependimal hücrelerin doğuştan
getirdikleri bağışıklıkla bakteriyel ensefalitte önemli bir rol üstlendikleri
gösterilmiştir.
Ependimal hücrelerin inflamasyona duyarlı olduğunu
ve MS'de patolojik hale geldiğini gösteren kanıtlar mevcuttur. Merkezi kanalın ependim hücrelerinde bir başka
nörodejeneratif hastalık olan Spinal müsküler atrofiyi belirleyen gen olan
survival motor nöronun kuvvetli bir şekilde ekspresyonu tespit edilmiştir.
Araştırmalar Amyotrofik lateral sklerozda (ALS)
motor nöron dejenerasyonu sırasında yetişkin omurilikteki nöral progenitör
hücrelerin çoğalmasının, merkezi kanalı çevreleyen ependimal bölge ile sınırlı
olduğunu göstermiştir.
Huntington
hastalığında, Htt veya HAP1 ekspresyonunun yokluğunda, PCM1'in yanlış
lokalizasyonunun, in vitro nöronlarda ve glia'da primer siliyer oluşumunu
azalttığı ve ependimal hücrelerde hipomorfik hareketli ikincil uzantılara yol
açtığı görülmüştür.
Ependimal hücrelerde
lipid damlacık birikimi, MSS’nin farklı seviyelerinde farklı fizyolojik
etkilere sahip olabilir. Yapılan
araştırmalarla Alzheimer hastalığında subventriküler bölgenin ependimal
hücrelerinde lipid damlacıklarının biriktiği ortaya konmuştur. Bununla birlikte
Alzheimer’da patolojik bir durum olarak görülen hidrosefalinin gelişimine
disfonksiyonel ependim hücrelerinin katkıda bulunduğu yapılan araştırmalarla
gösterilmiştir.
Sonuç olarak ependim
hücrelerinin nörodejeneratif hastalıkların bir çoğunda aktif rol aldığı yapılan
araştırmalarla ortaya konmuştur.
Anahtar
Kelimeler; Ependim Hücreleri, Nörodejenerasyon,
Nörodejeneratif Hastalıklar
ABSTRACT
Ependymal
cells are ciliary glial cells that line the ventricular system of the brain and
the central canal of the spinal cord, forming an epithelial barrier called the
ependyma. They improve from
the radial glia throughout the surface of the ventricles of the brain and
spinal canal, starting from the first postnatal days, thus providing an interface among the parenchyma and
cerebrospinal fluid filled spaces along life. This interface allows ependymal
cells to check the bidirectional migration of immune cells and solutes among
cerebrospinal fluid (CSF) and interstitial fluid. It also provides homeostatic
regulation of molecules. These cells have been associated with lifelong
disease, with the inclusion of developmental disorders, cancer, and
neurodegenerative disease.
In this study, we have
compiled the studies revealing the effect of ependymal cells in
neurodegenerative diseases.
Studies have revealed
that the ventricular neuroepithelial stratum isn’t just an ordinary layer, it
can regulate the transport of ions, minor molecules and water among the
cerebrospinal fluid and the neuropil, and is an significant barrier that provides
protection from detrimental pathogens. It has further been shown that ependymal
cells play an significant role in bacterial encephalitis with their
innate immunity.
There is evidence that
ependymal cells are sensitive to inflammation and become pathological in MS.
Strong expression of survival motor neuron, the gene determining Spinal
muscular atrophy, another neurodegenerative disease, was detected in the
ependymal cells of the central canal.
Research
has shown that the proliferation of neural progenitor cells in the grown spinal
cord pending motor neuron degeneration in amyotrophic
lateral sclerosis (ALS) is limited to the ependymal region surrounding the
central canal.
In Huntington's
disease, in the absence of Htt or HAP1 expression, PCM1 mislocalization has
been shown to reduce primary ciliary formation in neurons and glia in vitro,
resulting in hypomorphic motile secondary extensions in ependymal cells.
Lipid droplet
deposition in ependymal cells might have dissimilar physiological effects at
different levels of the CNS. Studies have shown that lipid droplets collect in
the ependymal cells of the subventricular region in Alzheimer's disease.
However, studies have shown that dysfunctional ependymal cells contribute to
the development of hydrocephalus, which is seen as a pathological condition in
Alzheimer's.
As a result, studies
have shown that ependymal cells play an active role in many neurodegenerative
diseases.
Keywords: Ependymal Cells, Neurodegeneration, Neurodegenerative Diseases